Şubat Ayında Yapılan Entellikler
( np- Saian ~ Mübeccel)
Anne Magill
Kulağımdan
kayak uğultusunun gitmediği bir akşamdan herkese merhaba. Malumunuz şubat ayının
son gününe gelmiş bulunmaktayız[1]. Blogumun yeni formatı
gereği bu ay yaptıklarım ile karşınızdayım. Ama önce Özgişko’ya ufak bir selam
çakmalıyım. Dört yılda bir gelen kutsal 29 Şubat gününü 4 yıl önce olduğu gibi
yine benimle geçirmek nasıl bir his Özge? Şaka bir yana iyi yolculuklar hayatım,
yüksek rakımda waffle yediğimizi kimseye söyleme olur mu (burada random var
gibi davranalım.)?
Umarım
spoiler vermemişimdir.
FİLM/DİZİ
1.
THE
HOURS: Bol ödüllü bu film İngiliz şair Virginia Woolf’un hayatı ekseninde, farklı
zamanlarda yaşamış birkaç kadının hayatından kesitler sunuyor. Filmi beğenmediğimi
söyleyemem. Fakat Virgina Woolf’u daha çok sevdiğim zamanlarda izleseydim daha
çok severdim. Bu haliyle benim için biraz ortalama kaldı. Meryl Streep’i bol
bol görmek hoştu. Filmin çıkış yılına göre AIDS gibi popüler konulara değinilmesi
güzeldi. Kadınlardan birinin inanılmaz derecede Syvlia Plath’den esinlenildiğini
düşünüyorum. Bahsettiğim kadın İngiliz şairlere bakışınıza göre filmi izleyip
izlememeye karar verebilirsiniz.
2.
DAVACI:
Yeşilçam sinemasına oldukça uzak biri olduğum için Hababam Sınıfı hariç pek
Kemal Sunal filmi de izlememiştim. Davacı filmini ise bir derste sözü geçtiği için
izledim. Bu ay izlediğim en iyi filmdi kesinlikle. Gerçeklikle aramdaki tutkulu
bağı bilenler bilir, bu filmin kurgu olduğuna beni kimse inandıramaz. Eminim ki
herhangi bir zamanda, Anadolu’nun herhangi bir yerinde aynen olmasa da buna çok
benzer olaylar yaşandı. İnsanlar aynı sorunlarla karşı karşıya kaldılar, hukuk
sistemi buna çözüm üretemedi ve izahı yapılamayanın mizahı yapıldı. Film 70’li
80’li yılları anlattığı için hukuk sisteminin çözümsüz bıraktığı sorunlar hariç
neredeyse her şey değişmiş. Köy yaşamı giyimden, zihniyetten jargona kadar çok
iyi yansıtılmış (ortam sosyolojiye acayip uygun efendimiz). Bu filmden sonra Kemal
Sunal’ın neden bu kadar sevildiğini daha iyi anladım. O dönemin insanlarına
kendilerini izleme fırsatı vermiş. Üstelik bunu yılları aşan bir mizahla ve muhtemelen
farkında olmadan sosyoloji ile yapmış. Hukukla ilgilenen birinin birkaç yıl
arayla yeniden izlemesi gereken bir film olduğunu düşünüyorum. Hukuk mesleklerini
yapacak olan bizler için gerçek kişiler pratik
derslerde A,B,K gibi tek harfle temsil edilen ve başına gelmeyen kalmayan
hayali kişiler gibi geliyor olsa da bu film bana o tek harfli kişilerin birer
yaşam olduğunu hatırlattı. Meslek hayatım boyunca da unutmamayı diliyorum.
3.
TOSUN
PAŞA: Davacı’dan aldığım Yeşilçam gazıyla başladığım bir film oldu. Küçüklüğümden
konusunu, karakterlerini bilsem de filmin sonunu bilmiyordum. Davacı’dan daha
çok sevemedim ama bence oldukça güzeldi. Oyunculuklar çok komikti. Muhtemelen
tiyatro temelli oldukları için tepkileri hep çok abartılıydı. Ama olumsuz
değildi kesinlikle. “Tutmayın küçük enişteyi…” gibi esprilerin bu filmden çıktığını
da bilmiyordum. Zihnimde Türk mizah tarihi açısından yerine oturttuğum bu gibi
birkaç taş daha oldu. Türk sinemasının kadrolu fahişeyi oynayan oyuncusu Müjde
Ar’ı ilk defa onurlu(!) bir rolde gördüm. Şu an bunları okurken içinizden “Ranacım
biz zaten bunları biliyoruz, sen biraz geç kalmamış mısın Tosun Paşa’yı izlemek
için?” dediğinizi duyar gibiyim. Haklısınız, diyeceğim pek bir şey yok.
4.
GENÇ
BİR DOKTORUN NOT DEFTERİ: Dizi
izleyemediğimden yakınırken iki ayda iki dizi bitirmem dikkatli okuyucularımın
bile gözünden kaçar inşallah. Fakat şöyle savunabilirim kendimi, Bartu Ben de,
bu da mini diziydi. Neredeyse iki film izleme süresinde koca diziyi bitirmiş
oluyorum yani. Bu yüzden hala film> dizi bana göre. Dizinin konusuna mesleğine
yeni başlamış bir doktorun pratikle teorik arasında bocalarken bir bağımlılığa yakalanması
diyebiliriz. Başlıca değindiği bu iki konu da güzel ele alınmış. Çok iyi
dereceyle ve ideallerle mezun olan bir gencin dünyanın her yerinde “herkesleştiği”
gerçeği ve anlık iyi hissetmek uğruna yapılanların uzun vadede kötü, telafisiz
sonuçları olabileceği gayet yıkıcı yansıtılmış. Aradaki espriler de hoştu hatta
bir kere güldüm bile (burada da random var gibi düşünelim.). Fakat prodüksiyon
çok zayıftı. Sanırım iki yerde dışarı mekan çekimi var. İkisi de aynı yer gibiydi
ve platoda çekildiği izlenimi uyandı bende. O hariç fena değildi.
KİTAP/ ÇİZGİ ROMAN
1.
PORNO:
Bu kitabı indirirken kitap hakkında hiçbir fikrim yoktu. Okumaya başladığımda
anladım ki bu bir yeraltı edebiyatı. En son lisede yeraltı edebiyatı
okuduğumdan idmanlı değildim bol küfür, ot, alkol ve cinsellik okumaya. Ama kitap
o kadar uzundu ki kitabı bitirmeye yakın kendimi günlük hayatta içimden bir
şeylere küfür ederken yakaladım. Neyse ki kurtulmam zor olmadı, e
hanımefendilik doğamızda var. Şaka bir yana kitap 550 sayfaymış, yani üstüne 55
sayfa daha okusam sürekli gözümde büyüttüğüm için başlamadığım 605 sayfalık
Umberto Eco’nun Gülün Adı adlı kitabını bitirirmişim. Yine de pişman değilim. Araya
böyle kitaplar da atmak fena olmuyor. Ayrıca hepten beğenmedim de diyemem. Kitap
aslında yazarın Transpotting adında başka bir kitabının devamı niteliğinde. İngiltere’nin
varoş diyebileceğimiz semtlerinden birindeki çoğu İskoç asıllı bir grup genç ve
maceralarını konu alıyor. Anladığım kadarıyla İskoçlar İngiltere’de sosyal bir
ayrımcılığa maruz kalıyorlar. Kitap bunu net bir şekilde hissettiriyor. Yazar da
İskoç olunca bunu hissettirtmek istediğini anlamak zor olmuyor. Medeniyetin beşiği
gibi görülen yerlere yapılan bu eleştirileri okumak, izlemek hoşuma gidiyor. Bu
yönüyle film bana Shameless dizisini hatırlattı. İnsanların geldikleri
yerlerden, aksanlarından, giydiklerinden uğradıkları ayrımcılığın evrensel bir
gerçek olması bizim ülkemizde yaşanan ayrımcılıklara bakışımı da şekillendiyor.
Kitapta özellikle kadın karakterleri çok beğendim. Hatta birini bayağı kendimle
eşleştirdim. Bu karaktere yakın başka bir karakter daha okursam ya da izlersem
güzel bir versus yazısı daha yazabilirim.
2.
BAŞKASININ
ACISINA BAKMAK: Bu ay okuduğum en güzel kitap bu oldu kesinlikle. Kindledan
okuduğum halde en yakın zamanda bir de kitaplığımda durması için sipariş
edeceğim. Hem görsel sanatlar için hem de sosyal bilimler için okunması elzem
bir kitap. Fazla bir şey yazmak istemiyorum çünkü bilenler bilir bu konuda altından
kalkabilirsem farklı bir planım var.
3.
MELEK
GEÇTİ: Çok uzun zamandır şiirle bu derece vakit geçirmiyordum. Sonra sanırım
ruhum biraz güzellik istedi ve ne zamandır okunmayı bekleyen bu kitabı aldım
elime. Şiir kitabı nasıl yorumlanır ya da anlatılır hiç bilmiyorum. Sadece şunu
diyebilirim ki bu kitaptan aldığım hazla ben de birkaç şey yazdım hatta yazdıklarımdan
birini beğendim bile ( bu pek yaptığım bir şey değildir.). W.B. Bayrıl’ın Şer
Cisimler’ini de okumak istiyorum. Bana güzel bir doğum günü hediyesi olabilir. İsteyene
kitabın nadir sahaf linklerini atarım.
4.
ANLATMANIN
BİR BAŞKA BİÇİMİ: Fotoğrafçılık üzerine bir kitaptı yine. Yukarıda bahsettiğim
planım doğrultusunda bana güzel bir yol çizdi diyebilirim. Berger sağolsun
fotoğraf felsefesini neredeyse tekeline almış. Bundan da bahsetmeyi yine daha
sonraya bırakıyorum.
5.
BEŞİRLE
VALS: Çizgi roman, Lübnan İç Savaşı sırasında Lübnanlılar’ın ve Filistinliler’in
bulunduğu Sabra ve Şatilla kamplarına aşırı sağ Falanjistlerce düzenlenen katliama
şahit olan bir askeri konu alıyor. Ben çizgi roman halini okudum fakat bu
oldukça ödüllü bir film. Falanjist lider Beşir Cemal suikaste kurban gidince
Falanjistler de bunun intikamını bu yolla alıyorlar. Olay oldukça yankı buluyor
ve İsrail Savunma Bakanı Ariel Şaron istifa ediyor. Bu olaydan sonra kendisine “Beyrut
kasabı” denmeye başlanmış. Aynı katliamı konu alan başka bir kitap daha
okumuştum, Muz Sesleri adında fakat o roman olduğu için beni bu kadar
etkilememişti, ciddiyetini bu kadar kavrayamamıştım. Savaş kavramının bu kadar
gündemde olduğu bu günlerde okunması ya da izlenmesi gerekiyor diye
düşünüyorum.
MÜZİK
1.
SELDA
BAĞCAN- ANAYASSO: Geçen aylarda dinleyip mest olduğum, Selda ablamızın sosyal
eşitsizliğe her zamanki gibi sessiz kalmadığı çok güzel bir eser. Anayasa hukuku
derslerinden önce birkaç doz alınmalı.
2.
MİA
DOİ TODD- MY ROOM İS WHİTE: Bu şarkıyı sadece sessiz bir şeyler dinlemek
istediğimde dinliyorum. Bu aralar bir şarkıdan tek beklentim sessiz olması.
Mart
ayının daha verimli olmasını diliyorum, görüşmek üzere.
komik hediye
YanıtlaSil