Kutsal 8 Nisan ve Bir Doğum Günü Tebriği
( np- Yom ~ Everywhere Home)
Merhaba sevgili
okuyucum uzun zamandır o ay yaptıklarımı anlattığım bir yazı haricinde karşınızda
olamıyordum. Sonra bir de baktım ki 8 Nisan gelmiş de çatmış. Her yıl 8 Nisan’ı
kendi doğum günümü beklediğim gibi beklerim. Çünkü bugün en sevdiğim şairler
arasında bende en anısı olanın doğum günü yani Didem Madak’ın, yani Didoş’un.
Onun
şiirlerini okumaya lisenin başında başlamıştım. Lisenin başı genel olarak zaten
benim nitelikli okumaya başladığım zamanlar olduğundan Didoş’un şiirleri kadınsılığıyla,
naifliğiyle dünyayı ilk ergenliğinde yeniden anlamlandırmaya çalışan benim için
inanılmazdı.
Zaman
içinde bu şiirlerini okuduğum kadını daha yakından tanımak istedim. Kim bilir
belki aynı yollardan geçmişizdir, hayat denen yolculukta -ben ona göre daha
başında olsam da- aynı yerlerde durmuş, gülmüş ya da üzülmüşüzdür diye. Fakat
anladım ki onu şair yapan nedenler beni henüz okuyucu yapmıştı. 41 yıllık
yaşamı hakkında daha ayrıntılı bir yazı için Beş Harfliler’in yine bir 8 Nisan
günü yayımlanan yazısını okuyabilirsiniz. (İlgili yazı: http://www.5harfliler.com/bir-fusundan-diger-fusuna-didem-madakin-dogum-gunu/
)
Didem
Madak hakkında bir de yakın zamanda yayınlanan bir belgesel film var. Ben ilk
olarak fragmanını görmüştüm ve fragmanına bakarak bayağı umutlanmıştım. Fakat ortaya
çıkan iş fragmandan daha güzel değildi. Yine de güzel seslerden Didoş’un şiirlerini
dinlemek isterseniz diye aşağıya bırakıyorum. (https://www.youtube.com/watch?v=T8uiNbUyD3U)
Yukarıda bahsettiğim
belgesel filmin başında Didoş’un bir röportajı var. Onu izlediğimde çok şaşırmıştım
çünkü bütün işi kelimelerle oynamak olan bir şairin konuşurken bu kadar hatalı
olması ama yine de kusursuz hissettirmesi beni hayrete düşürmüştü. Sesindeki annelik
de cabası. O röportajı izledikten sonra Didoş’un şiirlerini erkek seslerinden
dinlemek kulağımı tırmalamaya başladı. Hatırlarsınız belki bir Sütaş reklamı
vardı. İnekleri erkeklere seslendirmişlerdi. Çıktığı zamanlar büyük dalga
konusu olmuştu bu yüzden. Ben de Didoş’un şiirlerini erkeklerden dinlediğimde
aynen böyle hissediyorum. (https://www.youtube.com/watch?v=LGpbjWpNams)
Kısaca kadınlığı
ondan öğrendim diyebilirim. Kadınsal acıları ve sevinçleri onun şiirlerinde
fark ettim ilk olarak. Kadınlığın küçük şeylere dikkat etmek olduğunu, pembe
fincanlardan olmayan kahveler içmek olduğunu, doğmak ve doğurmak[1] olduğunu, bir hayatın iki
isim arasına nasıl sığdığını, tanrıyı dansa kaldırmanın günah olmadığını, Noel
babaların aslında sakallı değil sakar olduklarını hatta yüzlerindekinin de
tıraş olurken kestikleri yüzlerine yapıştırdıkları pamuklar olduğunu, roman
kahramanlarından hamile kalınabileceğini, uçmak kelimesinin öldüğünü,
kalplerimizin iyi pişmiş kurabiyeler gibi dağılabileceğini, süt dökmenin
kediler aleminde raconsuz bir davranış sayıldığını, ciğerlerimizin filmi
çekildiğinde ciğerlerimizin artist olacağını, pazar günlerinin bir şiiri
bitirmek için en münasip gün olduğunu, sesimizin tonunu bir ağaca emanet
edebileceğimizi, bazen mektupların artık mektup beklemediğimizi söylemek için
de yazılabileceğini, cennete otostopla gidilebileceğini, aşk şiirlerinin
aktarlara tarçın diye satıldığını, bazen annemizin bizi yeniden doğurması için
ölmek isteyebileceğimizi hep ondan öğrendim ve bu sayede büyüdüm. Yaşasaydı eğer
bunları bir maille ya da imza günlerinde bizzat kendisine söylemek isterdim
fakat her okuyucu bu kadar şanslı olamıyor sanırım.
İyi ki
doğmuşsun Didoşcum, seni kendim gibi seviyorum.
[1] Benim burada
kastım yalnızca çocuk doğurmak değil. Didoş’un kastının da öyle olduğunu sanmıyorum.
Feminist triggerlanmalara gerek yok.
Yorumlar
Yorum Gönder